Gözlerimi açtım. Hep böyle uyanıyorum,
aniden. Gün doğdu doğacak.
Servis otobüsünün sesi geliyor
dışarıdan. Hüsnü Abi vardiyadan geliyordur şimdi.
Babam da bu saatte gelirdi. Çok
oldu gelmiyor. Neden gelmiyor babam sabahları? Parmaklarımla saydım, saydım.
Parmaklarım bitti babam gelmedi.
Usulca yataktan kalktım.
Anam yastığına sarılmış divanda
uyuyor.
Koridorda dedemle karşılaştım.
Bahçedeki çeşmeden dönüyor. Dirseklerini sıyırmış, büyük mendiliyle yüzünü
siliyor.
“Zeynep kızım. Ben namaza, sen
bahçeye ha? Erken değil mi nazlı çiçeğim?”
Varıp dedemin yanağından
öpüyorum. Zaten küçücük bir adam benim dedem. Babam gibi kokuyor. Kara, tozlu
bir kömür tepesi gibi dedem.
Bahçeyi koşarak geçtim yine.
Şeftalinin beline asıldım, dallarına çektim kendimi.
Hüsnü Abi evlerinin taşlığında
sırtını kapıya vermiş oturuyor.
Beni görünce gülümsüyor.
“Zeynep yine erkenden uyanmışsın
kız.”
“Uyandım.”
“Neden? Bak bütün çocuklar uyuyor
daha.”
“Ama sen de uyumuyorsun Hüsnü
Abi.”
“Ben büyüyüm çünkü.”
“Büyüksün değil mi?”
“Öyle.”
“Büyükler madende çalışıyor hep.
Büyüyünce ben de madene gireceğim.”
Hüsnü Abinin yüzü dalıyor. Yere
bakıyor. Ayak parmaklarıyla taşların arasında boy vermiş bir papatyayı seviyor.
“Sen madenci olma Zeynep,” diyor.
“Doktor ol, avukat ol, ne bileyim öğretmen ol.”
“Yok, Hüsnü Abi, madene inmem
gerek. Babam orada. Çok oldu gelmiyor. Kimse gidip aramıyor da. Bir başına
kalınır mı oralarda?”
Hüsnü Abi bütün gece çalışmış
madende. Alnında biraz kömür tozu kalmış, güneş yükseldikçe parlıyor bana
doğru. Yine de doğruluyor. Bizi ayıran duvara doğru geliyor. Ben ondan yukarıda
şeftalinin dalları arasındayım.
“Zeynep,” diyor. “Eğer okula
gideceğine söz verirsen benden de söz. Madende babanı arayacağım.”
“Yemin mi?” diyorum.
“Muhammed, Ali için yemin.”
Koşa koşa eve dönüyorum, doğru
anamın yanına.
Anam sarıldığı yastığı itip bana
sarılıyor gözlerini açmadan.
“Ana,” diyorum. “Güze beni okula
yazdır mutlaka.”
“Tamam,” diyor yine gözlerini
açmadan. Öpüyor beni sonra.
Dışarıdan araba sesi geliyor.
Yeni vardiya gidiyor kömüre.
Bir de kırlangıçlar uçuyor
penceremizin önünde.
Durmadan.
Ahmet Büke ( 7'den 70'e Dergi, 2. sayı)
1 yorum:
Tebrik ederim.Çok güzel bir öykü.Zevkle okudum.
Yorum Gönder