Tankut Beyler uzaya gittiler.
Ama önce belki de F.'den bahsetmeliyiz.
F. cennet elması
renginde uzun giysisinden taşarak yürürdü. Islak teni ve uzun kirpikleri vardı.
Dalgın olduğu zamanlar Almancaya benzer bir dil konuşuyordu ama Almanca da
değildi kesinlikle. Tankut Bey -sayın departman başkan yardımcısı- ona deli
gibi âşık olmalıydı çünkü bütün emareler bunu gösteriyordu.
Misal 1: Gümbürtülü bir kalp çarpıntısı.
F.'yi görmesi gerekmiyordu Tankut Bey'in, onu aklından
geçirdiği anda -biçimli bacaklarını, sigarayı tutuşunu, içine ağlar gibi
gülümsemesini ve elini kaldırdığından bileğinden başlayan, koltuk altına doğru
giderek açılan beyazlığını düşündüğü anda- kalbi fırtınada kökünden kurtulmuş
bir çam ağacına dönüyordu.
Misal 2: Öfke.
Sayın Tankut Zaim kolay sinirlenen bir tip değildi. Önüne
gelen dosyaları uzun uzun okurdu örneğin. Kırmızı faber kurşun kalemiyle imla
hatalarını ve cümle düşüklüklerini işaretler hatta gülümserdi bütün bunlara.
Yekûn hesaplarındaki hatalar için kimseye kızdığı da görülmemişti dairede.
Fakat bazen önündeki yığını itip pencereden dışarıya bakardı. Yumrukları sıkılıdır. Alnındaki damar fazladan
büzülür ve kan akışı zora girer. İşte o anlarda F.'yi düşünür.
"Beni sevmeye mecbur mu? Değil elbette ama düşünmeli.
Bir insan bu denli çaresiz bırakılamaz."
Oysa Tankut Bey yanılıyordu.
F. tanısa belki de Tankut Bey'den hoşlanırdı. Âşık olur
muydu? O biraz karmaşık işte çünkü bunu kimse bilemez ama sevmeye hatta çok
sevmeye yaklaşabilirdi onu.
Tankut Bey'in F.'yi gördüğü gün şehirde büyük gümbürtüler
kopuyordu. Binlerce insan sokaktaydı. Şehrin yukarılarındaki mahallelerden,
küçük sanayi sitelerinden, liselerden ve yüksek okul avlularından sayısız ayak
neşeli, endişeli, korkmuş bedenleriyle birlikte merkeze doluşuyordu.
Dairede çoktan alarm verilmişti.
Önleme ve karşı saldırı ekipleri tam kadro görevdeydi.
Muhasebe servisi elamanları ise gönüllü yazılmışlardı
-elbette fazla mesai ve tanım dışı ek iş barem belgelerini doldurdular ama bu
onların vatanseverliklerini lekelemezdi.
Tankut Bey ise aylık bilançoyu tutturmakla ilgiliydi.
"Bir devrim olacaksa bile burayı basanlar temiz hesap
defterlerini bulmalılar" diye gülümseyerek masasına eğiliyordu.
Geçen bir kaç saatin ardından açıktı. Derhal işi bıraktı.
"Aç mide akla ziyandır. Hesap hatası yapar insan
mutlaka."
Güvenlik Bakanlığı'nın boş koridorlarından kimsesiz avluya
çıktı oradan da esnaf lokantaları sokağına saptı.
Aklındaki plan: Kuru, pilav, cacık, yaprak kabak tatlısı.
Olmadı. Menemen. Ya da enginar kalbinde bakla rüyası ve güllaç finali
olabilirdi.
Lakin bütün planların üzerinde başka büyük bir plan vardır
her zaman.
Lokantalar sokağı enkaz içindeydi.
Yıkılmış masalar, cam kırıkları, perde ve kirli örtüler,
dağılmış çiçek tarhları yolu boydan boya kaplıyordu. Biber gazı kokusu genzini
doldurdu. Ayakları boş kovanlara ve ses bombası kancalarına dolanıp duruyordu.
İşte tam o anda, Mesut Kalpler Çorbacısı'nın kapısının hemen
dibinde iki büklüm yatan F.'yi gördü.
Yapması gereken -eğer yaşıyorsa- şüphelinin derhal iki elini
bağlayıp büyük garaja teslim etmekti.
Öyle yapmadı.
F.'yi sırtına alıp evine götürdü.
Günlerce baktı ona. Yaralarını sardı. Altını aldı. Sabahlara
dek sayıklamalarını dinledi ama asla not almadı çünkü daha ilk kelimelerden
F.'nin isyancı olduğunu anlamıştı. Dairedeki arşiv katından F.'nin dosyasını
uzun uzun okudu.
Büyük bir suça ortak oluyordu Tankut Bey.
Hatta mecburi misafirinden daha da kötü durumdaydı çünkü F.
hiçbir şeyi hatırlamıyordu. Cezai ehliyeti olmayabilirdi. Başından aldığı yara
onu kurtarabilirdi. Fakat hele de Güvenlik Bakanlığı'nda çalışan Tankut Bey'in
hiçbir mazereti yoktu. Düpedüz kalbinin açtığı kötü yolda devlet düşmanlığına
teslim oluyordu.
Bütün bunlar katlanılabilir meselelerdi Tankut Bey için.
En fenası şuydu ki, F. onu fark etmiyordu. Kör değildi, duyma
hissine de bir zarar gelmemişti. Uyanıyor, neşe ile gülümsüyor, dolabı açıp
kahvaltısını yapıyor, pencerenin pervazına oturup sokağa bakarak sigara
tüttürüyordu.
Fakat Tankut Bey ile aynı ev içerisinde olduğunu bilmiyordu çünkü
onun varlığından haberdar değildi.
İşte tam burada Güvenlik Bakanlığı Personel Yönetmeliği'ne
bakmamız gerekiyor.
Uzun kanuni metnin ruhu ilk maddede yatar.
Negatif Varlık: Bir hacme ve ağırlıksız ruha sahip olma
şartına haiz, güçlüklere dayanıklı, emre inatla bağlı, iç sarmalıyla göreve rabıtalı,
kokusuz, renksiz ve tatsız ve önceki kimliğini terk etmiş kişinin bilincinde
yeniden vücut bulma hali.
Tankut Bey negatif varlığını gösteren soğuk damgalı kimliğine
uzun uzun baktı bir gece.
F. şarkılar mırıldanıyordu saçlarını tararken.
Gidip kokladı onu.
Daha fazla dayanamayacağını düşündü.
Ardından pencereyi açtı. Boşluğa bıraktı kendini.
Beklenenin tersi oldu elbette. Gökyüzüne yükseldi.
Uzaya fırlatılmışlık duygusuyla kayboldu.
Negativite de sonunda öldürür sayın okuyucular.
Ahmet Büke, Mayıs 2016, Bavul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder