4 Ocak 2018 Perşembe

Nefes

“Ben bulurum lan!”

Cemil iyice sinirlenmişti sünepeliğimize. Duvarın üzerine tünemiş mızmızlanıyorduk.

“Hem paranız yok hem şu merete düşüyorsunuz.”

Karşıdaki tekel bayiinin önüne doğru yürüdü. O sırada göbekli, uzun boylu bir adam çıkıyordu. Onu durdurdu. Elleri cebinde, yağmurdan ıslanmış saçları alnında konuştu.

“S.ktir git,” dedi adam.

Cemil adamın arkasından bize döndü, söverek ‘hepsi sizin yüzünüzden,’ der gibi parmağını salladı. Büfeye gelip gidenler artmaya başladı.

Sonunda bir kadını gözüne kestirdi. Efendice yanına gidip konuştu. Kadın başını salladı. Çantasını açtı. Tek dal sigarayı uzattı. Cemil yine saygıyla eğdi başını, kadını selamladı.

Az sonra duvarın üzerinde sırayla sigarayı tüttürüyorduk. Cemil hariç. O asla tütüne yaklaşmaz. Babasını göçükten almışlardı. Ateş nefes ciğerlerini yakmış. Tam on gün bir delikten hava verdiler içine. Bir gece öldü. Cemil yanındaydı. Babası doğruldu. Gözleriyle yanına çağırdı. Oğlunun koynuna başını koydu. Alamadığı son nefesini ortada bırakıp gitti. Ertesi gün bütün arkadaşları gidip üç numaralı ocağı taşladık. Bekçiler kovaladı. Yine gittik. Bu defa jandarma geldi. Hastanenin arkasına götürüp bir güzel dövdüler hepimizi. Cemil pencereden başını uzatmış o sıra. Bizi duvarın dibinde yığılmış görünce, “Yukarı gelsenize lan! Babamı indirelim,” dedi. Cemilgillerin köyü yukarı nahiyede, Elmadere’nin berisindeydi. Babasını tütün tarlalarının arasındaki mezarlığa koyduk. Kırım mevsimiydi. Bir yandan sergende kuruyan tütün mis gibi kokuyordu. O zaman sigaraya alıştık işte. Her yerde kabir çıkışında tahin helva dağıtırlar, burada tek tek sarma sigara veriyorlardı. Kadın, kız, erkek yolun iki yakasına çökmüş, ellerindeki tozu toprağı silkelerken bir yandan da tüttürüyordu. Cemil o zaman da yakmadı. Kendine düşen tek dalı kırıp ezdi yerde. “İçmeyin oğlum,” diyordu. “Tek nefes almak ne zor biliyor musunuz siz?” Bilmiyorduk ya da bilmek istemiyorduk. Bir istediğimiz büyür büyümez bu dağdan gitmekti. Ya okuyacaktık ya da Manisa Sanayi’ye yedek parça olacaktık. Madenden iyiydi. Gel gelelim Cemil’in babasının alamadığı nefes sanki ayağımıza zincir olmuş bırakmıyordu bizi. Ben bir türlü büyüyemiyordum mesela. Boyumu işaretlediğim duvardaki çizgi her defasında sabit kalıyordu. Ötekiler okuyamadı. Manisa’ya kaçanlar sanayideki hırgüre dayanamadı; geri döndüler. Ben büyüyemeyince madene de giremedim. Annem kaç defa idareye gitti. “Ne olacak sanki beyim,” dedi. “Yeri gelir daha çok işe yarar. Bacaya kedi gibi tırmanır, olmadık yerden geçer gider.” Çare olmadı. Bakanlığın kesin kararı varmış: “Cüce çalışamaz!” Bok çalışamaz... Şimdi bütün arkadaşlar aşağıda. Ateş nefes var, göçük var ama her gün de çıkıyorlar oradan. Seneye ölmezlerse askere gidecekler. Cemil, “Sigara içemeyenler eğitim çavuşu oluyormuş. Belki tezkere bırakırım,” diyor. Bir ihtimal bu var şimdi. Belki Cemil kurtulur. Babasının alamadığı nefesine çok sahip çıktı. Bunu en çok o hak etti.

Ahmet Büke
24.12.2017


Fotoğraf: Birol Üzmez

1 yorum:

Nesrin dedi ki...

uzun zamandır okurken bu kadar keyif aldığım bir yazıya denk gelmemiştim. Bir yandan acıdan ağlıyorsunuz aynı zamanda gülmekten de karnınız ağrıyor. Bu öykü bugünün büyük ikramiyesi oldu bana.
İsminize çok aşina olsam, pek çok yerde rastlasam da hiç okumak için durmamış olduğuma çok üzüldüm. Sizi geç de olsa tanımaktan büyük memnuniyet duydum.
Nesrin...